Değişim ve kabul üzerine
- Tuğçe
- 11 Oca 2022
- 2 dakikada okunur
Dünya değişiyor. Değişimi sevdiğini söyleyen birisi için bulunmaz bir nimet olarak nitelendirilebilir bu durum. Bu gruptan olduğunu haykırarak iddia eden bense, bu düşüncenin di’li geçmiş zamanda kaldığını görerek afallıyorum. En azından kısmen. Dünyanın değişmesini isteyip, değiştirecek gücün sende olmadığını fark ettiğinde başlayan pasifize ruh hali dayanılmazdır aslında. Ona hepimiz az çok aşinayızdır diye düşünüyorum. Peki ya dünyanın değişmesini istemezken, zorlama bir değişime maruz bırakılmak? Yani özgür iraden dışında değişime zorlanmak? Bu da keyifli midir? Yeni yeni üstünde düşündüğüm ve cevap bulmaya çalışırken çok zorlandığım bir kavram.
Tom ve Jerry’de, Jerry’nin peşinde koşarken, ayağının altından halı aniden çekilen ve yere yapışan Tom gibi hissediyorum. Halıyı kim çekti, neden tam koşarken çekti, Jerry’i kurtarmak için miydi yoksa sadece Tom’u düşürmek için mi, bilemiyorum, bilemiyoruz. Bilebildiğimiz tek şey, yere düştüğümüzde çarptığımız zeminin yanağımızda bıraktığı eşsiz acı. O çok gerçek, bir o kadar da yeni.
Bu acıyla öğrenilen yeni deneyim, ayağa tekrar kalkıp devam etmeyi güçleştiriyor. Canın acıdığı için değil, bir daha koşmak isteyip istemediğini bilemediğin için. Bir sonrakinde halı ayağının altından çekilirse, yine düşmek istemediğin için. Yine, acıdan korktuğun için değil. Jerry’i yakalamanın manasını yavaş yavaş kaybettiğin için. Özgür irade dışında, üstünde düşündüğüm ikinci kavrama getiriyor bu nokta da beni; öğrenilmiş çaresizlik.
Öğrenilmiş çaresizlik ile kabul kavramını birbirinden ayıran nedir?
Kabul, bu yukarıdaki sorunun cevabını şimdi bulamama, belki de hiçbir zaman bulamayacak olmanın huzursuz edici sakinliğiyle oturmak diyorlar. Ortalık bulanık, kafan sarsıntının etkisinde. Siste ilerlemeye çalışmak gibi. Eski yazılarıma baktığımda, son paragraflarımı genellikle çözüme yönelme ihtiyacıyla bitirdiğimi görüyorum. Hatta yakın bir arkadaşım yazılarımın didaktik bir şekilde bittiğini söylemişti, o zaman görememiştim.
Şimdi görüyorum. Her şeyi kontrol edebileceğini düşünen birinin, yazılarının sonunu da bağlama ihtiyacını. Oysa yazıların sonu da hayatın uçsuz bucaksız bilinmezliği gibi.
Hayatı kontrol edemiyorum. Yazıların ucu hep açık, hikayeler hep yarım.
Ben bitirmediğim için değil. Yarım olmak, belirsiz olmak gerçeğin tam kendisi olduğu için.
Tuğçe
Commenti